25 Ocak 2012 Çarşamba

a-la-coque mu? a-la-mo-murta mi?














Bu yilbasi "favori" hediyem arkadaşım Peter’den geldi ...
Kendisi once arkadasim, ayni zamanda komsum, ve birde organize ettigim davetlerin son derece yaratici cicek tasarimcisidir.
Birbirimizi 16 senedir taniyoruz…Onceleri bendeniz acemiye pek yuz vermediyse de, zamanla guvenini ve yaratici gucumun kuvvetini ispatliyarak saygisini da kazandim galiba…
(Ya da is kaciriyoruz diye pesime takilmistir adi herif!)
Davet oncesi tasarim surecindeki, davetteki ve sonrasindaki halimizi takip etseniz inanin televizyonda “Reality Show” olurdu.
Onun Fairfield’deki çiftlik evi ya da benim mutevazi kulübemde yüz yüze toplantilarimiz, birkaç manyak telefon, cicek mezatindan kosusmalar,ve  geri kalanı belden asagiya sakalarla dop dolu bir surec iste. (çoğu insanin hatta sevgili eşi Chris de dahil olmak üzere tek bir kelime takip edemedigi bir dirdir bizimkisi...)
Ortak kahkahalarimiz, bizim "Davet ve Organizasyon Sanayi" olarak adlandırılan düdüklü tencere misali basincli calisma alanimizda tek ilacimiz ve dayanma gucumuzdur…
OK! Bizi gecelim…
Hediyem bir düzine evde yetiştirilen organik yumurta idi... Hem de evin arkasindaki tavuk kümesinden ...
(Onun bahçeleri, minik ahirlari,ve hakiki bir hayvanat bahçesi, benim icin bir tur büyülü sığınaktir)
Ve bugün, dayanamadim kartonu açtım, 2 yumurta aldim ... tam benim çocuklugumda hatırladiklarim gibiydiler ...
Küçük, yumuşak, sarisi portakal turuncusu ... ve pisince de nostaljik bir koku.
Şişli-Pazarlari (İstanbul) arka sokaklarinda annem ile yumurta alışverişi yaptigimiz gunleri hatırlıyorum ...
Bu tavukcu ve yumurtaci dukkani, bir bodrum katında idi, merdivenlerden egilerek girerdik ...
Her taraf yumurta; onlarca yüzlerce yumurta... tavuk diskisindan kotu  bir koku... uçan tüyler ... ve sağır edici bir ses:
"Buck, buck, buck, buckAHHHH"
Aaaa! 42 yıl sonra bunun uber-şık olacagini nereden bile bilirdim ki ben?
Tarladan eve... moda oldu ama… bizler oyle buyumedik mi?
Küçük bir çocukken "à la Coque Yumurta", yumuşak haşlanmış yumurtayi cok severdim ...
Uzerine tuz ekip, her lokmayi kıtır kıtır ekmek daldirarak atardim agzima.
Birde en hosuma giden muziplikte, ya annemi (uyumuyorsa tabi ki!) ya da Habibe Teyzemi cagirirdim acele.
Bitirip temizledigim ve ters dondurdugum yumurtanin saglam kabugunu gosterip….istahim olmadigini savunurdum.
Zavallı Habibe Teyzem her zaman mümkün olan en dramatik şekillerde tepki gosterip… “Aman niye yemiyorsun gulum?” derdi…
Ben itiraf edince de... kahkahalarla gulerdik! Ve bu her yumurta sefasinda tekrarlanirdi.
İşte ben, 40 yıl sonra ...Tüm anilarimi harmanlayorum: İstanbul, 70’li lüks bir apartman dairesinde bir mutfak, benim mütevazı köylü  Kastamonu’lu Habibe Teyzem, USA’da nonos Peter’im, tavuklari ve yumurtalari, ve de  benim nadir mutlu cocukluk anilarim…

Eğer evde bunu denemek isterseniz:


{à la Coque Yumurta}


4 büyük yumurta
1 çay kaşığı tuz
6 su bardağı su
Talimatlar:
1 
 suyu kaynatin
2 
 tuz ekleyin.
3 
 yumurtalari geniş yuzunden, altindan igne ile delin
4 
 tam 5 dakika kaynar suda kaynatın.
5 
 soğuk suda birakin,kirin, ve keyfini çıkarın.

PS: Eger evde yapmaga useniyorsaniz… ...
Bu Organik kahvalti Le Pain Quotidien’de çıtır çıtır ekmeklerle  sizi bekliyor. Afiyet Olsun.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Eski & yeni....













Hani artik 47 oldum..
Sanki bazi seyler daha netlesmis gibi…
Guzel gunler, karanlik saatler, sihirli dakikalar veya cirkin saniyeler…
Hep paylasilinca cok daha anlamli…
Yaratici hucresi ile dogmusum …
Bir tek konuda uzman olmak aklima bile gelmedi acikcasi…
Zira herseyi biraz biraz biliyorum sanirim…
Inanin bu da bir problem…
“Ben buyuyunce ne olacagim yahu?” sorusu hep beynime kazili...
Basarinin tanimi herneyse nedir…
Ama sanki bir seyler yaptim okulu bitireli…
Bir suru alkis, bir suru ovgu… bir kac ta tokezleme…
Doldu bardagim, bazen tasti, bazen de bombos gibiydi…
En sessiz kendime donuk dakikalarimda …
Kimselere birsey ispatlamam gerekmediginde….
Ben neden keyif aliyorum sorusunu sormak durumundayim artik…
Babaligimdan, ogrenci olmaktan, insan yapisini cozmeye yeltenmekten, yemek pisirmekten, pisirdiklerimi birlikteliklerde paylasma rituelinden…
Ve o masa etrafinda donen o tatli sohbetlerden keyif aliyorum…
Artik bu keyifleri bir araya dizecegim… Adina proje demiyecegim, is gozuyle bakmiyacagim bir yolculuga cikiyorum…
Nerede konakliyacagimi, nereye capa atacagimi bilemiyorum su anda…
Ama sanki ilk defa bunu kendim icin kendimle yapmam lazim…
Formullere sigmiyorum uzun zamandan beri zaten…
Bu sefere cikarkende bunu bir sekilde belgelemek istiyorum…
Eski ve yeni dostlar, eski ve yeni yemekler, eski ve yeni memleketim, eski ve yepyeni sohbetlerle bakalim beni ben yakalayabilecek miyim?
Bu bir kacis degil bu tam bir varis…
Heyacanliyim…

MO-XO

PS: Simdi corba mevsimi...